Bir kaç sokak geçtikten sonra eski taş evlerden oluşan dar bir sokağa girdim. Yunanlı Halil' in meyhanesini arıyordum. Yok sabah sabah içecek değilim. Burası bu adanın en meşhur mezelerini yapan yermiş, ayrıca sabahları taze kaymak yiyebileceğiniz, özellikle menemeni ve ekmekleriyle meşhur bir kahvaltı yerirmiş. Benim gitme sebebim ise meşhur kahvaltısını yemek değil, sahip olduğu plak arşivini görmek istemem. Tabii gitmişken ballı kaymaklı kahvaltıya da hayır demem.
Meyhanenin önünde durdum. Kapıda Eski Plak Meyhane yazıyor. Herhalde doğru yere geldim diye düşünürken kapının kilitli olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradım. Hemen yandaki küçük bir dükkanın kapısını aralayarak yandaki dükkan kapalı mı diye sordum.
Bu kış hiç açmamışlar dükkanı.
Tekrar geldiğim yoldan geriye doğru yürüyüp deniz kenarından pansiyona doğru dönüyordum. Bir kadının içeriden dışarıya baktığı bir kahve gördüm. İçerisinde soba yanıyor ve Kayahan' ın "Canım sıkılıyor" adlı şarkısı çalıyordu;
Canım bana bırak bu gece gözlerini
Aklımı alıp götürme bu gece
Gözlerimde yaş yerine gözlerin olsun nolursun dur gitme
Canım sıkılıyor canım gözlerinle olmayınca
Menüden gözleme ve çay siparişi verip, çantamdan kitaplarımı çıkardım. En üsttekini açıp okumaya başladım. Richard Bach, Hipnozcu
Sivil havayolları onu almadı. Bir kez başvuru yaptı ve pilotluk sınvaındaki sorular elenmesine neden oldu.
1. Bir seçim yapmanız gerekirse ağaç mı olursunuz, taş mı?
2. Hangi renk daha iyidir: Kırmızı mı, mavi mi?
3. Ayrıntılar önemli midir?
"Elbette önemli değildir," dedi. "Önemli olan, yere her seferinde güvenli bir şekilde inmektir. Ayakkabılarınızın boyalı olup olmadığı kimin umurunda?"
Sınvaı yapan kişi gözlerinin içine bakıp," Bizin umurumuzda," deyince yanlış yanıt verdiğini anladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder